19 Eylül 2013 Perşembe

Nostaljik Eşyalar

Eski eşyalarımızın özlemini duyarız bazen. Kimileri sevdiklerimizden kalan hatıralardır. Kimileri de sevdiğimiz bir yerden aldığımız için hep bir hatırası olan eşyalardır. Ben de bugün küçük ama benim için çok önemli olan bir eşyamı anlatacağım sizlere.

Dört köşesi de çizilmiş, eskiden mavi olan şimdilerde yaşlandıkça altında grilikleri görülen bir radyom var. Adı, Cızırtı. Mikrofonu andıran hoparlörün hemen üstündeki kara tekerleği döndürdükçe kanaldan kanala atlar. Fakat iyi bir müzik dinlemek için artık mavinin hiç gözükmediği antenini kaldırıp radyoyu cebime koyarak gezdirmem gerekir. Günlerce çekmecede tıkılıp kalmanın sıkıntısını ufak bir gezintiyle atan radyo boğazını temizledikten sonra başlar nağmeler çıkarmaya.  Hele kendine gelip de güzel bir şeyler çalmaya başlayınca radyonun cebimden dışarı taşan köşesinde, radyo elime geçtiğinden beri takıldığını bildiğim tuşu zorlayarak sesi yükseltmeye çalışırım. Bazen de defalarca tur atarım kanallarda, kızarım, cebimden çıkarır koyarım bir kenara. İşte o zaman tiz bir ses duyulur. Bu sesin altından gelen yarım, kırık ezgi akrabalıkları çekilmez bir dert bırakır radyoya: Ağlayan sözcüklerin altında neşeli ezgiler. Acaba mavi değil de kırmızı olmayı düşünmüş müdür? Mavi erkek rengi olduğuna dair toplumsal bir baskı vardır ya, dedem de bu nedenle mi satın alırken mavi rengi seçti? Bilmiyorum. Tahminden öte değil. 



Radyom, bana yakınken ve bir de pili bitmezken maharetini gösterir. Dayanamaz, yeniden alıp koyarım cebime, antenini sıkıştırmaya çalışırken biraz homurdanır ve sonra devam eder çalmaya. Bilgisayarım ve müzik çalarım emrimden hiç çıkmadıkları için beni daha çok memnu etseler de radyom kadar saygı duyulacak yaşta olmadıkları için bu yazının anlatısı cep radyosu olma sınavlarından üç santimle elenmiş dedemden kalma mavi radyomdur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder